






Mükrim bir zamandan
Rüzgar ölüsü benz’ler giydim tenime
Üşüyemiyorum doya doya
Mıh’lanıyor iliklerim öte beri ziftlere!
Paklanamayan gündüz merasimlerinde dirseklerime kadar mateme batmışım!
Ölmek kolaysa
Direnmek niye..!?
Alnımdan akan ter fırtınasına boyun eğemezsin sen
O kadar cömert sancılara gelemezsin!!
Değil mi ki. .
Hep öldürmek yanlısıydın?
Hep kolaya kaçmak,en müdaafa-i bahanendi
Bir kez dirilesi dursam,tekrar’lanmak dehşetiyle boğazın sesinle iliklenirdi!
Meleksimâ duruşlarından soyunalı,hep aynı ‘kendin’i üşüyorsun
Ve bana bir göz pınarı büyüklüğü kadar bile ağlayamıyorsun
Ne/yi yaşadık biz kahr’ım?
Hangi çile/m/de mübarektik!!
Neleri aştık ki, ödüllenelim birbirimizle!!
Haklıydın belki de
Bir kez değil, bin kez de ayyuka gölgemi bahşetsem
Yaranamam kirlenen biz’e!
Durulanamıyoruz artık,boyumuz kadar siyahız
Fırçanın ucunda
Tuvale hapis birer hal’in avcısıyız .
Gidecek yeri olmayan birer aşk mağduruyuz
Ve ben artık
Nefes almamayı,seni solumaya tercih ediyorum
Figanımdan feryatlar toplayan bir gün’e
Hiçliğimi soyunup
Sensiz de adımlanacak ve fakat ,elbet kolay olmayacak bir yol’a baş koyuyorum. .
Diz çöküp davamın önünde
Gitmek kadar asil ve ‘dön’ denemeyesi bir bela ararım da kendime
Gözlerine uçurum üflenmiş bir sefilin son gamzesi olurum,yüzünde!
Çileleniyorum,hal’ime bak
Git gide,öteleniyorum her şeye
Senli bir ömrün,sensiz son kavminde
Yaprakları sessizlikle yırtılmış bir takvimin
Görülebilecek en son yan’ı olabiliyorum!?
Merasimsiz bir elvedanın,ayaklarıma doladığı iki adım ileri,bir adım geri nöbetleri
Tahammül edilemez bir can zübbe’si!..
Doyabilirim sensizliğe her zalimlikle
Giderken, asil bir yaranın kanamasını üstüme giyerim de
Dilimden sarkan bir türkünün son çağrısı olurum!?
E haydi,sabırsızım ‘tek’ kalmaya!!
Ne kadar erken ayrılık,o kadar tez bir yalnızlık
Daha,alışmanın kucağına yatıp,şefkat dileneceğim!. . .
Kendime,yalnızlıklar besteleyip
Yağmur yağdıran gecelere söyleteceğim!?
Malum,ziyan etmemeli ‘kalan’(!) hiçbir tek hacmi!
Susabilirim artık değil mi!?
Müsadenle sevgili,ortama gönül uydurmam lazım!
Biraz çoğul,biraz tekil
Ama sadece ‘kendim’siz bir senfonide
Ağır ayaklanmalar eşliğinde
Çırpınmalıyım dehlizimde!
Bizi biz’e kavuşturan
Ayırsın seni ben’den
Beni sen/lik/den
Durduramıyorsak zamanın ilerleyişini
Ve geçmişe bakıp da
Geleceği ısmarlayamıyorsak önceden
Ben ölmekten daha kolay bir eylem göremiyorum!
Zılgıt düğümleriyle çığlıklanan sesime
Rüzgarı yumdum
Gayri,yettim ölecek bir yaşa!?
Ismarladık Allah’a
Ismarlandık Allah’a
Adım,adım,adım
Varıyorum zindan müsveddesi bir hayata. .
Vira’Bismillah!!!
Zeyneb Özge Yazıcı
İkibin/sekiz

isimsiz heceler düşüyor dilime
ellerimden doğranmış can kırıklarım düşüyor
sessizliği örtmüyor hiçbir çığlığım
kanayan yerlerim alışıldık tavırlarıyla üşüyorlar
can'sız kalıyorum,can'ımı çekiyorlar ayaklarımdan
lutfedip bakmıyor yüzüme ılık rüzgarlar
penceremden her gün bütün ihtişamıyla salınan ay ışığı, şavkını vurmuyor yüzüme
nasıl bir his'tir bu bilmem
bilemem, ne vakit geçer bu nöbetleşe gelen yalnızlık korkusu.
duyguların karmakarışık olduğu vakitler doğuyor hep ölü hücrelerimden
ne zaman bir ağlamak düşünsem ,gözlerim hazırolda bekliyor
hep aynı serenad,hep aynı gün dönümleri
hep aynı 'sensizlik'
yollar hep aynı çıkmazda
güneş herkesin üstüne gün niyetine doğarken
benim gölgemi yutuyor,kimliksiz kalıyorum insanlığın ortasında
ve yine nedendir bilmediğim
dudağımın kenarına birikmiş bir tebessüm sancağı
hayırr
gülümsemiyorum hayata
hayırr
aslaa
nasıl yaparım bunu
acımasızlığını alkışlayamam
bana verdiği yokluğunu bebeğimmiş gibi koklayamam
ama inadına silinmiyor
ben gülmek istemiyorum diyorum
beni terketmiyor...
şifasızmış bu hüzün anladım
akılsız kalbimin kahrını, ömrüm çekiyor şimdi
tükenişimi izliyor gün batımı
gözleri doluyor sonra
kıpkızıl ağlıyor
yaşadığım sokak ezber ettiği adımlarımı daha ürkek taşıyor
kapının önündeki kavak ağacı selamlıyor beni
adım başı irkiliyor bütün bakışlar üstümde
görüyolar mı sensizliğimi
yüzümden okunuyor mu çaresizliğim
'ım nolur ört bütün çirkinliğimi
sisli bir perde çek üstüme görmesinler beni
n'olur
'ım acımasınlar halime
ki zaten, hal böyleyken de değişmez ki bana ısmarlanan bu bitimsizlik
geçmiyor ki üstümdeki sevgisizlik
yetmiyor
bir buket çiçek sessizliği
kurumuş ağaç gölgesi
yetmiyor ardına saklanmalarıma
sevmiyor beni
acizliğimi hiçbiri...
o sana emanet ettiğim 'gözlerime' iyi bak
bakışlarımı sakla,topla yamalarını eksik yanlarımın
ardına kattığın 'yüreğime' iyi bak
dua harmanları yolla bana diyarından
ismimi sinende sakla
uykularını ben'li rüyalarınla böl
alnında terleyen bir hatıra/m olsun gece yarıları
hiç yollamadığım o mektupları mutluluğu ç/alınmış yar'lara sal
koca bir okyanus kurumuştur şimdi senin gözlerinde
geçmişimizden bir mum yak sevdanın hatrına
ellerini uzat yorgun ellerime
düş'lerinde uyut çehresi bozulmuş ümitlerimi
ağaçların çiçeklere durduğu zamanlarda, otur dibine
kuru gözyaşlarınla ıslatıver şiirimi
elleri ceplerinde gezen çocukların yüreğinden işit soğumuş bedenimi
bir şarkı tut,içinde 'yalnızlık' olsun
dilini dola sonu hep aynı biten filmlere
sonra kahraman bir replik fısılda bana
yokluğun gibi koksun
şairlerin ceketlerinde sakladıkları en koyu kelimeleri fırlat ücrama
üşüyorum
sana yalnızlığım üşüyor
kara cehennem sıcaklar yolla buraya.
sonraaa
çok sonra
okuduğunda bu şiiri
ya da okumadığında yine her zamanki gibi
'olmaz'lığının hakkını ver
öylece sus kal
tıpkı 'ömrümü susturduğun' gibi.
Zeyneb Özge

bir deli hüzne hoyrat sevdam yıkılıyor derine
yangın bakışlarına,rüzgar saçlarına eskittim ömrümü
bahar görmemiş düşlerin dizinde uyuyan yüreğime esir düşüyor seslerin cümlesi
yağmur rengi sulara söylettiğim türküler avazını döküyor
sen gözlerini yumdukça,gözlerim döküyor haresini
sen sustukça,dilim bana küsüyor
sesimi yutuyor vaktin akrebi
sus kalıyoruz aşkın ellerinde
ömrüne sürdüğüm alnıma gizleniyor sevdanın incisi . . .
senin sabahlarında ağartırım sesimi
öpüşler bırakırım yüreğine, gözlerini yumduran
yüreğinin limanına demir atarım gözlerimden
nefesimde ısıtırım ayazını
ellerimiz aşk mevsiminde buluşur
sesine konan turnaların kanadından eser bana nefesin
sarılırım busesine sımsıkı
sularca gülüşlerimizde yutkunan bir sevdada
öyle bir an'da
utangaç bir yüze boyanır bedenim,karanfil kırmızı . . .
hiç bitmesin bu sevda türküsü
mısralarıma ayrılık matemi sürülmesin
zalim bir gecede ayrılık kusmasın bizi şehrimin meydanına
genç bir ölümün celladı olmasın sözlerin
bitmesin saçlarına sürdüğüm rüzgarın masalı
ay ışığında yıkadığımız sevmeler gölgelerin karasına düşmesin
ve küsmesin bize uğruna yıktığımız hayat
dizleri kanayan çocukların gözyaşlarından akmasın hüzün
ve uçurtmalarını bize emanet eden renkler solmasın öylece
daha elleri yaşlanmamış bir gençlikte ,soluk soluğa bir hayata terkim olmasın
boş bir çerçevede yalnızlık resimlerinin sessizliğinde kurumasın gözyaşları
takvimlere söz vermiştik
yarınlara umut ekmiştik
bunca ağırlıksız yükte bitemeyiz
çünkü biz alem_i aşk'ta bir damla yol idik . . .
kaldırımlarda sürüyerek yürüdüğüm karanlık
ve ayaklarıma sinmiş yokluğun ihtimali bütün bunlar
düşünmek bile ürkütüyor gökyüzünü
o bize şahit
biz hep birlikte erteledik geceyi gündüze
güneşin doğma vakitlerinde dualarımıza ektik isimlerimizi
hayır diledik ,hayrı birlikte bekledik
ne sevinçler büyüttük gülüşlerimizde
ne ağlamalar dize geldi yüzümüzün derin çizgilerinde
hülyalarda sarıldım boynuna
hiçbir çiçeğin kokusuna değişmediğim
ve içime çektiğim kokuna boğdum ücra yanlarımı her defasında
hissettim hüzün nöbetlerini
göz bebeklerine bıraktığım nefesim ağlattı beni
gül yüzünden damlayan bir tebessümde anladım bendeki yerini . . .
meğer onca zamanda ne çok şey paylaşmışız
ve ne çok acıda melhem olmuş kelimelerimiz bize
zahmetsiz sevmek böyledir belki de
ben seni ömrümün aşı saymışım
yokluğuna devrilen saatlerimde susuz kalmışım
kolay değilmiş sensizlik
sesini alıp gittiğin anlarda ben yanmışım
bırakalım bu ihtimallerin buğusunu
sen yanımdasın
şehirler arası bir yakınlıkta,içimin en güzel yanısın
deniz gözlü bir gökkubbe
ruhumu okşayan
üstüme yağan ılık yağmurun damlasısın
sen sevdamdasın
ömrümün eskimeyen takvim yapraklarında
hiç kurumayan gül'ümün yaprağında
aldığım nefesin tadındasın
şimdi diz çöktüm hayaline
ellerim ellerinde
sıcacık bir bakışla söylüyorum
__İYİKİ VARSIN__
Zeyneb Özge




Ayaklarıma prangalar vurulmuşcasına ağır’lanarak ilerliyorum
Adımlarıma dar ömrüme uzun gelen kaldırımda
Aklımda sensizliğe varışın keskin virajlı
Film şeridi esaslı akışı
İçimde alabildiğine dip köşe uçurum
Dilim susuşa çoktan sevdalı
Susarak tutuyorum içimde seni
Zaten hangi yağmur alır ki seni benden
Hangi deli fırtına sökerki köklü benliğini benliğimden
Ve hangi sevda üstüne beyaz bir perde inmişcesine
Çeker alır ki beni seni sevmekten..
Susarak tutuyorum içimde seni
Çünkü konuşsam harfler tükürecek seni kanlı mateminde
Esaretin bozulacak sanki..
Kalem kırık dökük kalsa da seni yazamaya
Kağıt inlese de acısından
Kelimeler cümleleşmeye varamadan utansa da
Kıpkırmızı bir hüzünle
Ben yazarak susuyorum sevdama..
Bu bitişi hesaplayamadık sevgili
Güzeldik ve bittik masal misali
Ya da güzel olmaya yetemeden yitirdik her şeyi…
Şimdi ellerimde ahir hayatımın çirkin sureti
Gelecek yarın’ların kifayetsiz hali
Kulaklarımda sağır edercesine bir nağme çığlıklanıyor
Sessizliğimi dinliyorum
Ve her sabahı tek bir geceye boğarak
Keman hıçkırıklarında bularak ruhumun sıfatsızlığını
Gözlerim kana karışıyor
Sözlerim lal
Gözlerim hayaline karışıyor
Dillerim dolaşıyor adına harf harf
Ben takvim yapraklarından siliyorum güncemi
Yarınlarımı kurarak saatli bombalara
Bir acemi intihar süsünde bularak kendimi
Adımı silmek istiyorum tüm ezberlerden
Sadece susmak
ve kusmak şehrin ortasına can’ımı
ve kayıp ilanlarında hiç bulunmamacasına aranmak istiyorum
sensizliğimi kefen yapıp umutlarıma
susmak istiyorum
bir dünya doludu hiçliğe doyuyarak tokluğumu
sunmak istiyorum bensiz hayatlara lisanımı
aklım kör olsun istiyorum
sensiz düşünceler yuvarlansın körpe düş’lerimden
ve ayaklarına sermek istiyorum musalladan ömrümü..
kızıl topraklara gömerek gözlerimi
kanını sızdırmak istiyorum can damarımdan
kimse hatırlamasın
yokluğumdan silineyim
bitimsizliğim son bulsun
susmak yazgım olsun..
susmak istiyorum..
vakit kalbimi kırık geçiyor
ben bir bıçak sırtında
kanlı bir ateşin alnında
doğmamış ve doğmayacak sevgili günlerin adına
ve hiç olmamışlığıma susmak istiyorum..
susmak aşkımın adına
bir fısıltı gürültüsünde
bir vakt_i zürur’da
eyvALLAH…..
ZeyneBÖzgE
07. . .




Bir iltifat mağduruydu gözlerin
İçsiz geçirmelerden çekilmişti kirpiklerin
Mim gibi bak/tır/ma..
Neden sonra, susulmuşcasına sessizdi sözlerin!?
Evvelden bir hayat çalamıyorum kendime
Önüme sunulan diken efkarı yolların gezginliğinde, mübareğim!!
Kaçamıyorum ellerine anka değen girdabından
Dilime sürülen karanlığın ezbercisiyim!!
Makamına ten sürçmüş bir ezginin kaçıncı esişisin sen!?
Rüzgara söyle ,haber etsin seni önceden
Yoksa,
Tutunmaya yüz vermeyen bir serseriliğin ucunda sallanıyorum!!
Saçlarımı bir intihar örmüş gibi
Tokası civanlı bir sema!
Yok yok
Giderayak öldüreceksin gitmelerimi
Tutma n’olur kalbimin mecalini!
Bırak, ölümün keskin kokusundan üstüme bir nefer giyineyim!!
Sonra fark ettim, neden bu kadar ırmaklıydı gözlerin!?
Beni kendinle ödüllendiremeyecek kadar bile sevememişsin
Ama yine de vicdanını üstümde gezdirmekten eksik değilmişsin!
Hayret!!!
Nasıl da kandırılmışım elime verilen her bir gün’le
Ve daha da yakınlık hissetmişim güneş kirpiklerime gölge edince!
Oysa
Ne sözü tutulası bir sevda yemini var
Ne de gırtlağından haykırışlar ısmarlayan bir küçük söz güllesi!
Kaçar adım uzaklaşan
Ve bana hala acımı körükleyen izler bırakmaya çalışan
Ve hatta bütün bunlara ‘hatır’ ismi koyan sen değimlisin, gecenin süzülmüşü!??
Sen değimlisin. . !??
Ne istiyorsun daha, kendini avutmaktan başka
Ben doğarken sana mı sormuşum!
Ki bu kadar öldürmek yanlısısın??
Ben severken sana mı sormuşum!
Unutulmak için bu kadar ısrarcısın??
Beceriksiz bir ayrılığın kol kanat gezdiği şu günü bir devredebilsem!
Seni ,‘unut/ama/mak’ soyunun ayakları altında bir gezdirebilsem!
Sesini kuyu bohçalarıyla ört bas edebilsem!
Kendime
Ve sadece yaşayabilme umudumun olduğu birkaç güne ya da saate sensiz bir giriş yapabilsem!
Sonra bir türkü tutursam ağıt makamından!
Dilimden ‘seviyorum’ları yağmalasam!
‘Keşke’ dememek için o geceden iflah gözlerine son bir kez gözlerimi tükürsem!
Ve gitsem. . . .!!
Malub edilen sözler,kelimelerden ölü doğar ancak
Merhum harflerin azizliğinde fatihalar dökülür güller yerine!
Kendimden kaç parçaya daha bölünebilirim ki!?
Kaç kez dirilebilirim uçurumun topuklarındaki sessizliklerden!?
Sana kitabeler mercanından ayazlar bırakabilirim suskunca..
Aslında
Benden uğrayacak hiçbir söze muhtaç değilsin
Sadece direnemeyeceğimden emin olmak için dibimden izlemektesin bu vahşeti
Korku kuşanmış bakışlarımın damlasından gönlüne içirip , içine su sermiş mi olacaksın!?
Böyle mi avutacaksın kendinsizliğini!??
Yazık etme merhum’um
Yazık etme ömürsüzlüğüne
Elbet bensiz kalacaksın acele etme!
Ecel’e itme beni hemen öyle. . . !
Maraz bir kaldırımın için/d/e adımlarım sıkışıyor
Koşarak varamıyorum öte’lere…!
Beni bekleyen kefen yanlısı bir soğuk var,biliyorum
Saçlarım tel tel yoğrulurken mazlum/e bir eser gibi rüzgarın mevlidinde
Yalanlar söyleyen diline mührümü vurdum!!
Susturdum seni işte,tam da ‘ben’ tarafından. . .
Acele ve ecel’e uğurlanan gayri bir istirahatte
Sana sadece soğuk’lanabilirim. .
Bir ölüden daha ne bekleyebilirsin ki. . !?
Ömrüm de bir leyl lekesi var artık. . . . !!
Şimdi ellerini göğe döndür de
Kınalar yakılsın avuç içlerine
Bak/ma öyle acınası hallerle!!
Susuyorum
Pusulmuş kenar mahalle diplerinde
Bir yerde ölebilirim
Becerebilirim ,içime üflenen münasip ölüm’ü yaşamayı
Adımı kötüye çıkaran bir ‘aşk’
Susulsa da,konuşulsa da artık her şey çıplak!!!
Merhum derdik ki
Bensiz öl/e/me emii!!!!
Şimdi beni öldürdü de
Sorun bir
Yaşayabiliyor mu kendi/ni…!??
13.03.08
vakitsiz. . .
Zeyneb Özge


